1937 yazını Bakırköy’ün sakin bir evinde geçiren Sabiha Bengütaş’ı ziyaretimizde, kendisiyle sanat ve sanat dertlerimiz hakkında uzun bir konuşma yapmıştık; bu konuşmanın hulâsasını, sanatkârın fikirlerini, hülâsa etmiş olduğundan, aşağıya naklediyoruz.
- Erkek meslekdaşlarınız, abideler hakkında muhtelif fikirler ileri sürdüler, siz ne düşünüyorsunuz?
- Mevcut ecnebi eserlerine bakarsak, abidelerin Türklere yaptırılmasında hiçbir mahzur görmüyorum. Eğer şaheserler yaptırılmak isteniyorsa, o zaman hakikî üstatlar çağırılsın, abideler onlara yaptırılsın.
Sonra Türkler arasında yaptırılacak abideler için açılan müsabakaların, sanat sahasında beynelmilel müsabakalarda riayet edilen şartlara uygun olarak yapılmasını temenni ederim.
- Klâsik ve Modern hakkındaki fikriniz?
- Mizaç itibarı ile ne klasik ne de modernim. Esasen üslûp mevzubahs olamaz. Aranılan şey, sanat kıymetlerinin mevcut olup olmamasıdır. Yalnız, şunu ilâve edeyim ki, sanatte, istediğini yapabilecek kıymette olan sanatkârların modern çalışmasını, yani cesaret göstermesini, tasvip ederim. Yoksa, acizden doğan bir modernizmin tamamı ile aleyhindeyim.
Bundan başka en modern tanınmış büyük sanatkârlar da uzun zamanlar klâsik çalışmış kimselerdir. “Mektep” teşkil edebilmiş ne kadar sanatkâr varsa, o kadar da nazariye vardır. Fakat hepsinde temel ve esas, duygu ve samimiyet değil midir ?
- Umumî temayülleriniz ?
- Yukarıda da saydığım sebeplerden dolayı, çok tetkik etmek, fakat taklit etmemek taraftarıyım. Sanat, her şeyden evvel, şahsi olmalıdır.
- Çalışma tarzınız ?
- Tabiatten, lüzumuna kani olduğum kısımları alır, diğerlerini atarım. Her eser bence bir kompozisyondur. Tabiatle kendi zevklerimi telif etmiye çalışırım.