Güzel sanatlara intisap eden kadınların umumiyet itibarı ile bir kusurları vardır: Kadınlık. Kadınlar sanatta “Kadın işi” yaparlar. Yani kuvvetsiz, adalesiz, hissin “hislilik” tarafından dökülen, fazla sert, bir rüzgara dayanamayarak yıkılıverecek işler. Beşeriyet sanat tarihi, üç dört kadın ressam kaydeder. Buna mukabil hemen hemen hiçbir kadın heykeltıraş ismine tesadüf edilmez.
Resimde, tatlı renkler ve hisli sahnelerin tasvirinde kendi fizyolojik ve psikolojik yapısına uygun bir faaliyet sahası bulabilen kadın, heykelde, benliğine tamamı ile aykırı mecburiyetlerle karşılaşıyor: fikrin, uzun müddet, bir tek şeyle meşgul olması, akli kuvvet istilzam eden bir teknik; soğuk ve ağır çamur külçeleri ile oynamak mermerin salabetini mağlup etmek, sert tahtalar yontmak ve nihayet alçının, bronzun nankörlükleri.
Kadının heykeltıraşlık vadisinde birkaç eser göstermeye başlaması ancak modern devrelere has bir hususiyettir. Heykeltıraşlık yapan birkaç kadınlar arasında erkeklerin çalışmaları ile kıyas kabul edilebilecek bir iki isimden başka bir şey görülemiyor. Memleketimizde ise, resim yapan, hatta Hale Asaf gibi eserlerini Avrupa müzelerine kabul ettiren epey kadın ressama mukabil, ancak üç, dört kadın heykeltıraş sayabiliyoruz.
Sabiha Bengütaş, bunların arasında, eserlerinin kuvvet ile mümtaz bir yer işgal etmektedir. Onun eserlerinde, bunların bir kadın tarafından yapıldığını gösterir hiçbir zâfa tesadüf etmiyoruz.